Çocukken ıssız bir mahalleden veya sokaktan geçerken aklıma hemen kötü düşünceler gelirdi. Oradan bir an önce uzaklaşmam gerektiğini düşünürdüm. Beni öyle düşünmeye sevk eden o kadar çok şey vardı ki, içlerinden birini düşünsem yetiyordu. Hırsızlar, palyaçolar vs vs bunların her biri bendeki korku mekanizmasını bir süreliğine de olsa canlandırıyordu. Bana kaçmam gerektiğini söylüyorlardı. Kaçmak konusuna gelirsek ; Bazen çok uzaklara kaçmayı istedim. Kimsenin beni bulamayacağı yerlere. Sibirya’ya kaçma planımı daha ortaokulda hazırlamıştım. Tabi o dönemde elimdeki en yüksek mevla 20 lira olduğu için hayallerim daha olgunlaşmadan suya düştü.
Yıllardır, yurtdışına kaçmak için maddi kıstasım 1000 dolar olmuştur. Neden 1000 dolar olduğunu hiç düşünmedim. Sayının verdiği cazibeden olsa gerek. Bu 1000 dolarlık büyük kaçış planım into the wild denilen amerikan yapımı filmi izlerken daha da coştu. Zaten şu ülkede o filmi izleyen kim varsa ülkeyi terk etmeyi düşünüyor. Film öyle etki etmiş ki insanlara ; Muğlada oturup, Artvine kaçmayı düşünen bile var. Ne diyordum ? İşte, o filmi izledikten sonra bendeki kaçma isteği daha da alevlendi. Kendimi, bir yük gemisinin deposunda mülteci olarak Amerikaya gitme planları yaparken buldum. Amacım sadece biraz uzaklaşmaktı. Kimseye bahsetmediğim için gitme diyen de olmadı. O yüzden o konuda rahatım.
Korku konusuna gelirsek ;
Korkutularak büyüyen bir insan olduğum için korkunun bende bıraktığı derin izleri illa bir gün bir yerde görüyorum. Zaten hayatın her evresinde bazı gerçeklerle karşılaşmak zorundayız. Çocukken geçirdiğimiz bir travmayı hayatımız boyunca unutamıyoruz.
Aile tarafından dayatılan doğmalar belli bir yaşa kadar gerekli. Bir şey farkettim ; Korkutulan çocuklar büyüdüklerinde arkadaşlarına göre daha tedbirli oluyorlar. Tedbirli olacağım o zamanlardan belliymiş. Şu anda her şeyin önlemini almakla meşgulum heralde. Haydi selametle!
Kategoriler:kişisel yazılar