Yaşam mücadelesi, mücadeleler içerisinde kendine has farklılıkları bizlere sunan garip bir yapı. İnsanın yaşayacağı değişimleri ilk insandan günümüze yazılan bir hikayenin dipnotları gibi
düşünebiliriz.
* * * * * * * * * * * * * * * * * *
Bu hikayenin en başında doğa ve insan ilişkisi var. İnsan, doğaya muhtaç bir canlı. İnsan, zaman zaman doğaya hükmetmeye kalkışsa da bunu 21.yy da bile tam olarak başarabilmiş değil.
Düşünen bir hayvan olan insanı kendi iç dinamikleriyle yalnız bırakan doğa bizlere gereken dersi doğal afet denilen olaylarla verdi. Doğaya baskaldiran hissettigi yüksek güçle dağları bile devirmeye çalışan düşünen hayvanı alt eden doğa, ne yapması gerektiğini gayet iyi biliyordu.
Bereket tanrıçası kybele bile bazı zamanlarda insanlığa lanet okumuştur. Bereketsizlik hakim olduğu zaman insanoğluna acıyıp tekrar yardım elini uzatmış ama buna rağmen insanların kendisi hakkındaki fikri birtakım mitolojik tasvirlerden ve Hollywood kurgularından öteye gidememiştir.
Sonuç olarak; insanoğlu, doğaya karşı verdiği mücadeleyi günümüzde de ısrarlı bir şekilde devam ettirmekte. İnsan, doğaya hükmedemeyeceğini anlayamadı. 2011de japonya’da yaşanan korkunç tsunami buna bir örnek teşkil ediyor.
Doğaya hükmetmek gerekmiyor, kendi yaşam alanımızı tıpkı diğer hayvanların yaptığı gibi kendimze uygun hale getirmek gerekiyor.
Kesinlikle..
İnsan doğadan önce kendine hükmetmeyi öğrenmelidir. Çünkü çoğu zaman hırslarına kendini kurban etmektedir. Doğanın bir insana verdiği zarar belki 5 yılda belki de 10 yılda birdir. Lakin insan her gün kendini biraz daha alçaltmakta biraz daha kendinin sonu hazırlamaktadır.
Yıllar önce geri dönüşü olmayan yola girildi ama yine de doğayı korumak için yapılan çabalar boşa gitmez bence. 🙂
Elbette öyle. İnsan kendi hırslarının esiri olduğu için doğayı katletmektedir. İşte bu hırslarını, bencilliğini bir kenara koyarsa o zaman doğal olarak doğayı da korumuş olacaktır.
Kesinlikle katılıyorum
ewt çok doğru doğada neler var be yavrum