Sonsuzluğun o karanlık basamaklarından çıkarken isteklerim doğrultusunda hareket etmemem gerektiği konusunda uyarıldığımı hatırlamıyorum. O yüzden rahatım.
Sonsuzluk kavramını bir Türkiye’li olarak lisede matematik dersinde limit konusunda görmüştüm. Sonra matematiksel ifadeler buharlaştı ve sonsuzluğun kendisi bana kaldı.
* * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * *
Mesela şu an maddi gücün mutluluğu temsil ettiğini düşünüyorum. Sonsuzmuş gibi yaşadığım anlarda genelde böyle hissederim. Bu da hayatımın % 98 lik kısmını ihtiva ediyor.
Ölmeyi kabul etmemek değil, benimkisi daha farklı bir şey. Ben son yıllarda garip bir şekilde ölümü içselleştirdim. Bu da modern veya alternatif tıptaki ölümsüzlük ilacının bulunmasına dair beslediğim umutların bir şekilde azalmasına sebebiyet verdi.
Belki de tek gerçeklik var hayatımızda. O da hepimizin korkuyla andığı ; ölüm. Enerji bağlamında düşündüğümüz zaman ölüm diye bir şey yok aslında. Öldükten sonra ruhumuzun cansız bedenimizden ayrılıp boyut değiştirmesi. Bir tür enerji değişimi. Yani ölüm denilen ürkütücü kelime yerine ruhun enerji ve boyut değiştirmesi dersek ne tatlı olur 🙂
Benlik duygusu ve aciz insan bedeni birleştiği o elektriksel tanrısal boyutla birlikte aslında çok küçük bir nokta olarak evrendeki enerji akışında yerini alıyor. Bunla beraber, ilahi güç evrenin şekillenmesinde rol alıyor. Lafın kısası şu ; Aslında bizler evrende küçük birer noktayız.
Neyse konumuza gelelim;
İstekler bitmiyor. Dünyanın kurulduğu, medeniyete dair ilk taşın dikildiği günden bugüne dair insan hep aynı şekilde hissetti. Dünyadaki teknoloji ve kompleks yapılar artsa da değişmeyen ” daha fazlasını isteme duygusu ” hep vardı.
Hatta bu daha fazla isteme duygusunu ülkelere göre incelersek. Bu duygunun en fazla hissedildiği yer olarak üzerinde yaşadığımız toprakları örnek gösterebiliriz.
Türkiye’de halkın % 99.9 unda bulunan ileri bencillik duygusu hayvanlaşmaya varan izdiham olaylarının oluşmasına neden oldu. Son 90 yıldır durum bu şekilde. İleri demokrasi gibi bir şey olan ileri bencillik duygusu kaos için gereken zemini layıkıyla oluşturdu ve küçük bir ekmek kuyruğunda bile cinayet çıkabilir gibi uç noktada bir düşüncenin akıllara gelmesini sağladı.
* * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * *
Her zaman demişimdir ; İnsan bir şeyleri istediği sürece vardır. Maddi veya manevi bir şey istediğin zaman o istediğin şey senin hayatına iyi veya kötü bir anlam katıyor. Mesela semavi dinler açısından düşünürsek cenneti istemek ibadet etmemize vesile oluyor. Bizi günahlardan uzak tutuyor. Bunu kabul edelim öncelikle.
Biraz da kendimden yola çıkarsam ne istediğim konusunda hala kararımı vermiş değilim. İstekler konusuna gelince çoğul ekini unutmayalım. Dünyevi istekler insanın doğası gereği sonsuz bir yapıya bürünüyor.
Kendimden bir örnek vermem gerekirse ;
Boğaz manzaralı bir evin realiteden uzak bir istek olması o isteğimin gerçekleşmesine olan inancımı en ufak şekilde zedelemedi. Sabah uyandığım zaman karşımda mükemmel bir manzaraya sahip İstanbul boğazını görmeyi istemekle hayal gücüm de aynı oranda gelişti. Demek ki istemek insana ister istemez bir şeyler katıyor. Çok saçma bir cümle oldu kabul ediyorum. 🙂
Ne diyordum ben, isteklerimi daha analiz edip sıraya koymadım, o yüzden filmin benle ilgili kısmı burada sona eriyor.
Bu yazıda sizlere istekleri anlatmaya çalıştım, konu çok farklı noktalara gitti, gayet iyi farkındayım. Sonraki bir yazımda görüşmek üzere. İyi bayramlar.
Kategoriler:kişisel yazılar