Merhaba, bugün canımızı sıkan ekonomik kriz konusundan bahsetmek istiyorum. Herkesin anlayacağı dilde ve 2 bölüm halinde yazacağım. Bu yazdığım gönderi ilk bölüm.
Bazıları tarafından halı altına süpürülmeye çalışılsa da kriz gizlenemiyor.
Yanlış dış politika hamleleri, ekonomik istikrarsızlık ve korkutan sessizlik
Ülke olarak tehlikeli bir dönemeçten geçiyoruz. Maalesef ekonomi son hızla kötüye gidiyor. İşin ilginç tarafı ortalık iyice sessizleşti. Neredeyse tepki yok. Ben buna kuzuların sessizliği dedim. Fırtına öncesi sessizlik diyerek felaket tellallığı yapmak istemiyorum. Fakat ilerde birçok şeyi, gerçeklerden kopmanın faturasını öderken anlayacağız. Ülkenin yöneticileri düzeyinde farkındalık oluşmaması krizden daha vahim bir durum. Halkımız da onlardan pek farklı değil ya neyse.
Şu sıralar dışarda çok duyduğum ve ayar olduğum bazı cümleler ;
– Kardeşim kriz mriz yok görmüyor musun ? Kafeler ağzına kadar dolu, herkesin altında lüks araçlar var. ( Bunu diyen arkadaşım, bmw almak için kredi çekmeyi düşünüyordu 🙂 )
-İnsanlar, Starbucks’ tan çıkmıyor. ( Starbucks düşmanlığı seziyorum, Allah ıslah etsin )
-Herkesin cebinde iphone var. ( Tamamen saçmalık, yani cebinde android amiral gemisi olsa fakirdi, opensource diyorum ve 3 hayırla uğurluyorum seni :))
böyle gider bu…
Krizin olmadığını ispatlamak için dünyanın en saçma argümanlarını sunmaya çalışmaları ve haklı olduklarında ısrar etmeleri insanı çıldırtıyor.
Ben esas konuya geleyim, insanlar ve onların garip cümleleri bitmez.
Döviz kurlarından başlarsak ;
Hepimizin bildiği üzere son haftalarda TL hızla değer kaybediyor, tedirginiz. Geçen hafta dolar 4.19’u gördü. Psikolojik sınır diye bir şey kalmadı. Yıktı geçti. Yatırım sitelerinde geziyorum, gözlemlediğim kadarıyla yorumlarda bütün parasını dolara yatıranların sayısı bir hayli fazla. Geçen sene dolar 3.96 ‘yı görmeden önce de yatırımcı aynı durumdaydı. Spekülatörler gözünü kararttı.
Bir handikap ; Kırılgan beşli ( Five Fragile)
Morgan Stanley’in 2013 yılında dünyanın en kırılgan ve gelişmekte olan beş ekonomisini betimlemek için kullanmaya başladığı terim. Bu ülkeler içinde en kırılgan olanı ne yazık ki Türkiye.
Türkiye Niçin Kırılgan Beşli Arasında?
Ekonomik göstergelerde bir düzelme olmaması, tam aksine kötüye gidiş. Dış finansman ihtiyacının 210 milyar dolarda seyretmesi, diğer taraftan dış siyasal ilişkiler açısından sorunlu bir konumda bulunması borç verenler ve yatırım yapanların gözünde Türkiye’yi kırılgan bir ekonomi konumuna getiriyor. Bir ekonominin dış finansmana gereksinimi arttıkça kırılganlığı da artıyor, dış finansmana gereksinimi azaldıkça kırılganlığı da azalıyor.
Hükümetin dışarıda yaptığı yanlış siyasi hamleler ve düzgün bir ekonomi politikasının olmaması dövizi adeta uçuruyor. Türkiye ekonomisi kırılgan beşli içinde olduğu için siyasi istikrarsızlıklar, yanlış politikalar ve dış gelişmeler bizi anında etkiliyor.
Kasım 2017 raporunda ;
Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu S&P Global Ratings, yayınladığı “Yeni Kırılgan Beş” raporunda Türkiye de var. S&P, “Kırılgan Beşli” olarak Türkiye, Arjantin, Pakistan, Mısır ve Katar’ı işaret etti.
Dış politikadaki gelişmeler ;
Türkiye’nin Ortadoğu’da izlediği politikaya tam bir fiyasko desek yanlış olmaz.
Şöyle kısaca açıklayayım ; Suriye krizinde, Beşşar Esad’ın yanında iki büyük güç olarak Rusya ve İran var. Rusya ve İran Şam hükümetine desteğini açıkça vermekten çekinmiyor. Verdikleri beyanlardan kartlarını açık oynadıklarını anlıyoruz.
Diğer tarafta bizim de aralarında olduğumuz Suudi Arabistan, İsrail ve NATO ülkeleri muhaliflerin yanında olduğunu söylüyor. Bu iki büyük grubun ortak özelliği IŞİD karşıtlığı. Bir NATO üyesi olan Türkiye, Rusya ile bir arada gözükmeye çalışırken bir taraftan da Amerika ile at oynatıyor ve Esad’ın karşısında yer almış durumda. Nereden tutsak elimizde kalıyor. Suriye krizinde yönümüz belli değil. Tutarsızlıklar had safhada.
Plansız ve programsız yardımseverliğimiz başımıza iş açtı. Suriyeli göçmenlere yapılan yardımların üzerimize bindirdiği yük kenara atılacak gibi değil. Resmi rakamlardan konuşalım ;
Bunların dışında suriyelilerin iş gücüne katılmasıyla ülkede işsizlik arttı. İşçi ücretleri giderek düşüyor. Örneğin, atölyede suriyelilere aylık 1000 lira vererek çalıştıran bir iş veren, yanında Türk işçi çalıştırmak istemiyor. Kayıtsız işçi çalıştırmanın ve asgari ücretin altında maaş vermenin en kestirme yolu, suriyeli çalıştırmak. Suriyeli işçiler Türkiye’nin 81 ilinde dengeleri alt üst etti. İnşaat cenneti ülkemizde inşaat işçileri bile boşta kalıyorsa, işçi krizine önlem alınması ve istihdam politikalarının gözden geçirilmesi şart.
Emevi camii’nde namaz kılmak isterken stratejik derinliğimizde boğulduk.
Avrupa Birliği düşmanlığı ;
Yeni moda olan, Avrupa Birliği karşıtlığı ve batı düşmanlığı hayırlı olsun. TÜİK’in ihracat istatistiklerinde oran olarak en fazla ihracat Avrupa ülkelerine yapılıyor. Avrupa ile ticaretimiz bu denli yüksek iken AB karşıtı açıklamalar yapmanın mantıklı tek bir noktası yok. Hükümet kanadından, Avrupa düşmanlığı içeren açıklamaların yapılması şirketleri ve yatırımcıları zor duruma sokuyor. Firmalar tedirgin durumda. Avrupa ülkeleri karşısında güven endeksimiz giderek düşüyor diyebiliriz.
Ülke gruplarına göre 2018 ihracat verileri ;
Sürecin en komik yanlarından birisi ;
Ekonomik krizin ve TL’deki değer kaybının birçok nedeni olmasına karşın ülkenin en üst makamının da aralarında olduğu büyük bir grup, konuyu dış mihraklara ve faiz lobilerine bağlıyor. İbretlik bir olay.
2. bölümde görüşmek üzere…
kaynakça ;
Bloomberght, hürriyet, TÜİK, http://www.mahfiegilmez.com, www.dunya.com, www.wikipedia.org ( yasaklı da olsa giriyoruz çok şükür 🙂 )
Kategoriler:ekonomi
Great Blog!!!
Thanks 🙂
Türkiye’de her sene kriz spekülatörleri çıkar konuşur da konuşur. Tabii Türkiye’yi uçurmaktan zevk alanlar da yok değil.
Birileri hayalci, bir felaket tellalı olur. Süregelen ekonomi durumun hem iyi hem kötü yanlarını ele almak bayağı zor olmalı herhalde. Tarihten tutun ekonomiye kadar bu tür taraflı yazıların kimseye faydası yok.
*Türkiye’nin Ortadoğu’da izlediği politikaya tam bir fiyasko desek yanlış olmaz.*
Bu konuda daha fazla araştırma yapmanızı tavsiye ederim. Türkiye’de birçok araştırma merkezi var, Ortadoğu meselelerine çok meraklıysanız kuruluşların sitelerindeki içeriği inceleyebilirsiniz.
*Plansız ve programsız yardımseverliğimiz başımıza iş açtı. Suriyeli göçmenlere yapılan yardımların üzerimize bindirdiği yük kenara atılacak gibi değil.*
Suriyelilere yapılan hiçbir kuruş zorla vatandaştan alınmadı. Tamamı halkın kendi fedakarlığı ile yardım kuruluşları vasıtasıyla gönderilen miktar. Çıkın meydanlara Suriyelilere yardım göndermeyin diye bağırın o zaman. Artık Suriyelilerin yük olması konusunda çarpıtma argümanlar bayağı sıkıcı oldu. İyilik yapmak ne zaman yük olmuş!?
Şu an mevcut ekonomi yönetiminin iyi yanlarını pek göremiyorum. Belki şöyle bir iyi yanı olabilir, tüketim çılgınlığı arttı. Piyasada sıcak para dönüyor. Kredi kartlarını insanlara dayattılar. Sonucu yine kötü oldu, halkın borcu birikti.
İlk başlar suriyeli göçmenlere yapılan yardımı ben de destekledim, ilk zamanlar çadırkentler kurulduğunda sevindim ama işin bu boyutlara geleceğini tahmin etmezdim. Bugün Türkiye’de 5 milyon suriyeli var. Varlıklarından kesinlikle rahatsızlık duymuyorum ama ortada bir haksızlık varsa ses çıkartmak zorundayım. Ben bu ülkenin vatandaşı öğrenim bursu alamazken göçmenlerin burs aldığını gördüm. Bu haksızlık değil mi ?
Vatandaştan hiçbir kuruş zorla alınmadı yazmışsınız ama örneğin suriyelilerin hastane masrafları vs giderleri kimin cebinden çıkıyor ? Hepsi türkiye cumhuriyeti vatandaşlarının vergileri. Suriyeli kardeşlerimize yardım yapılmasın demiyorum. Zamanında sınıra tampon bölge kurulup 5 milyon kişinin gelmesi engellenseydi bugün bu durumda olmazdık. Sokağa çıkın, kahvehaneleri gezin orda vatandaşı dinleyin ne demek istediğimi anlayacaksınız. Keşke Türkiye çok zengin bir ülke olsaydı da Dünya’nın her yerine yardım götürseydik. Maalesef gerçekler öyle değil.
İyi günler.