ekonomi

Ulusların Düşüşü

Ulusların zengin veya yoksul olması insanlık tarihinin başından bu yana hep süregelmiştir. Fakat bu durumun kadersel bir şey değil, yöneticilerin yani siyasilerin tercihi olduğunu görüyoruz. ‘’Ulusların Düşüşü’’ kitabında bu durumu çok değerli yazarlar anlatmaktadır.

Yapılan araştırmalarda güney, kuzey, doğu, batı, kültür, tembellik, cehalet gibi hipotezler çürütülmüştür. Bazı ülkelerin diğer ülkelere göre müreffeh olmasının sebebi din, coğrafya veya kültür farklılıklarından ziyade kurumların (mülkiyet hakkı, serbest piyasa vs.) ne ölçüde kapsayıcı olduğu ve kuralları istisnasız uygulayabilecek bir merkezi otoritenin ülkede olup olmadığı ile ilgilidir. Toplumların ülkelerinin yoksul bir kaderi olmadığını bilmeleri gerekir. Sonuçta gelişmiş ülkeler dediğimiz ülkeler de bir zamanlar gelişmemiş yapıdaydılar. İngilizler, İspanyollar ve Portekizliler Kuzey Amerika ve Güney Amerika’da sömürge arayışına girdiklerinde üretim anlamında oradaki toplumlarla aralarında pek fark olmadığını gördüler. 15. ve 16. yüzyılda sömürgeci devletler, Güney ve Kuzey Amerika’daki toplumlara korkunç bir baskı ve şiddet uygulayarak hakimiyet sağlamaya başladılar. Özellikle İspanyolların sömürgecilik stratejisi son derece etkiliydi. Meksika’da yerlilerin liderinin ele geçirilmesiyle insanları köleleştirme süreci hızlandı diyebiliriz. Birleşik Devletler’in de zamanında bir sömürge olması ama yıllar içinde Meksika’dan çok daha fazla gelişmesini coğrafya ve kültür farklılıkları ile açıklayamayız. Birleşik Devletler bağımsızlığını ilan ettikten sonra anayasa yapıldı ve dönemine göre oldukça gelişmiş bir anayasaydı. Siyasal gücün kullanımına bir sınırlama getiren ve bu gücü toplumun geniş kesimlerine yayan bir anlayış vardı. Bu sayede Birleşik Devletler’de farklı bir süreç işledi.

Meksika’da bir sınır kenti olan Nogales örneği yaşanan eşitsizliği gözler önüne sermektedir. Yıllarca süren çeşitli gelişmelere rağmen gelişmişlik açısından Amerika Birleşik Devletleri ile Meksika arasında çok ciddi bir fark vardır. Ne iklim ne salgın hastalıklar ne de coğrafi herhangi başka bir etmen dünyadaki eşitsizliği açıklamak için yeterli değil. Örneğin son dönemlerde hızla gelişen Singapur, Malezya ve Tayvan bu varsayımla çelişmektedir. Geçmişte tropiklerde (şu anda Meksika, Orta Amerika, Peru ve Bolivya’yı içine alan topraklarda) kurulmuş olan, Aztek ve İnka uygarlıkları çok zengin ve gelişmişti. Daha ılıman iklimlerde (kuzeyde bugünkü ABD, Kanada; güneyde Arjantin ve Şili bölgesinde) yaşayanlarsa taş devri düzeyindeydi. Amerika kıtasının, Avrupalılar ayak basmadan önceki hali düşünülünce Abd ve Kanada’nın sahip olduğu zenginlikler, coğrafya aynı kaldığı halde kaderin tersine dönebildiğinin temsilidir. Kuzey ile Güney Amerika’nın şu anki durumları sömürgeleşme süreçlerindeki farklarla ilgilidir.

Ortadoğu’ya bakacak olursak coğrafya hipotezinin çalışmadığını görmekteyiz. Avrupa ve Ortadoğu arasındaki gelir uçurumu ve uzun vadeli farklılıkların sebeplerine indiğimizde farklı bir tabloyla karşılaşırız. Her iki toplumun arasındaki en önemli fark siyasi sistem kurmadaki başarıdır. Avrupa toplumları ilk zamanlarda daha sınıfsal olduğu için demokrasi inşa etmeleri daha kolay olmuştur. Ortadoğu’nun bir Osmanlı İmparatorluğu mirası olması böyle bir durumun oluşmamasına neden olmuştur.

Eşitsizliği açıklamaya çalışan bir başka hipotez olan kültür hipotezine baktığımız zaman kültürle ilişkili sosyal normların her toplumda farklı olduğunu ve farklı sonuçlar doğurduğunu görmekteyiz. Arada doğru çıkarımlar olsa da dünyadaki eşitsizliği açıklamak için kültür hipotezi bir bakıma yetersiz kalmaktadır. Meksika’daki Nogales örneği bu durumu iyi açıklar, sınırın iki tarafında da benzer kültürel özellikler olmasına rağmen gelişmişlik farkı çok yüksektir. Bu farklılığı kurumların kalitesiyle açıklayabiliriz. Amerika’daki kurumların, özellikle hukuk sisteminin iyi işleyişi ve yargının bağımsızlığı toplumda güven tesis etmiştir. Oysa diğer tarafta, Meksika’da uyuşturucu kartellerine göz yuman bir hukuksal yapı mevcuttur. İki ülke arasında büyük oranda kurumsal farklılıklar vardır. Bu tarz bir örnek Kuzey ve Güney Kore için de verilebilir. Güney Kore Dünyanın en zengin ülkelerinden birisidir ama Kuzey Kore yoksullukla boğuşmaktadır. Bir tarafta Dünya’nın en iyi markaları üretilirken diğer tarafta nükleer silahlar dışında bir gelişme yoktur.

Sonuç olarak, Dünya’daki eşitsizliği anlamak için siyaseti iyi kavramak gerekir. Gelişmemiş ülkelerde siyasi karar alıcıların doğru kararlar almadıkları ve kurumların işlevsiz hale geldiği açıktır. Bu anlayışın aksine, sağlıklı işleyen kurumların olduğu toplumlar daha çok gelişim gösterir. Refaha ulaşmak için bazı temel siyasi problemlerin çözülmesi gerekir. Ayrıca gelişim, iktisat ile siyaseti birbirinden ayırmadan doğru kararlar alabilmekle mümkün olur. 

kaynakça / references :

Ulusların Düşüşü – Daron Acemoğlu, James A. Robinson

images ;

https://www.jenal.org/how-institutions-change-and-why-nations-fail/

Yorum bırakın